Denizhan2 Mezitli

59.yabancılar destanı

59.yabancılar destanı

RAP güftesi arayanlara:

Bizdik o robotlar (Yabancılar Destanı)

Bindokuzyüzaltmışlı yılların başında
„imdaaat, lütfen gelin“ diye bağırdı Avrupa
ve Hükümetler anlaştılar kendi aralarında.
Davetiyeler için teşekkürler işçi Bulma Kurumuna.
Hepimiz geldik hepimiz, küçük-büyük gruplar:
Türkiye‘den, İspanya‘dan, Yugoslavya‘dan, Portekiz‘den,
Yunanistan‘dan, İtalya‘dan.
Hepimiz geldik tirenlerle kara kara,
bazılarımız ilk defa bindi ömründe uçağa.
Zaten hiçbirimizin böyle bir imkânı olamazdı,
ne böyle bir seyahati hayâl eder ve de yapamazdı.
Yine de hepimiz geldik, küçük büyük gruplar,
Avrupa’da bize muhtaçtı fabrikalar.

Çalıştık makinelerde ve otomatik bandlarda,
Antonio, Yani, Mirko, Jose ve Mustafa hep yanyana,
Her ne kadar kimse diğerinin dilini anlamadıysa da,
ihtiyacı yoktu o ilk robotların Almanca konuşmaya
ve başladık dilsizler gibi el işareti ile anlaşmaya.
Hepimiz çalışıyorduk bir tek gaye uğruna:
Mark kazanarak biraz rahatlamak Anavatanda.
Önceleri birkaç Alman Şimitz, Mayer vardı bandda,

sonradan arka arkaya birer usta oldular başımıza:
öyle ya, dil bilmeyen yabancı koyunlara
sürüyü güdecek çobanlar lâzımdı onlara.
Zaman geçti ve herbirimiz biraz Almanca öğrendik,
sonradan kızgın ustanın sözlerini dilimize çevirdik:
„iş diş şiken in dayne haymat“ ben seni memleketine
göndermek...
işte bu sebeple „çoban“ koydum o ustanın ismini,
Devletlerarası anlaşmalardan yoktu hiç bilgisi...
O zamanlar çalıştıysak da bizler robotlar gibi,
arttı sayımız, çocuklar da arka arkaya geldi.

Bazı kimseler körü körüne bizleri sevmediler
ama bazıları da en iyi arkadaş gibiydiler.
Hepsine birden zaten „hepsi kötü“ denemez,
böyle şeyi kabul etmem, benim kafama girmez.

Böylece aradan yıllar geldiler, geçtiler.
Petrol üreten ülkeler daha çok para istediler,
bindokuzyüzyetmişli yıllarda geldi krizler:
işverenler uzun uzun düşünüp taşındılar
ve sonunda birşeyler bulup karar aldılar:
Et ve kemikten olan robotlar işe yaramıyorlar,
hem ihtiyarladılar ve hem pahallılaştılar.
Antonio, Yani, Mirko, Jose ve Mustafa işten çıkarıldı
ve çoğunu „işsizlik“ denen hastalık sardı...

Şimdi geldi-geçti doksanlı yılların sonu,
yeni yeni robotlar sokakları doldurdu:
iki ve üçüncü kuşak gençlerinin birçoğu
başaramıyor bir türlü şu yabancı okulu.
işsizlik, anne ve babalar ve politikacılar
ayrı ayrı, biraz biraz hepsi de suçlular.
Gerçi bazıları avukat, doktor olduysa da.
Hepimiz yeni robotlara yardım edelimki,
onlarda eski robotlar gibi robot kalmasınlar.

Harp ve barış

Her insan doğar
Dünya vatandaşı olarak;
Değişik renklerle,
Herhangi bir isimle.
Yetiştirilir, büyütülür,
Öğrenir güzel sözleri,
Anavatan, barış gibi...

Harp ve yok etmek;
Böyle bir şey kendisine sorulmaz,
Giydirilir giysiler
Olur bir asker.
“Marş!” denilir “cepheye!”
Bu zamanda cephe
İnsanın kendi evinde,
Bugünün harplerini
Yaptırır tekniğin düğmeleri...

Düşmanını öldür
Veya “öl !” sen de !
Sonra da gidersin cennete.
Ne büyük palavra,
Cennete değil
Ama bir toprak çukura...

Kim veriyor burada emri,
Çocuk oyunundakı gibi !
Kendisi neden gitmiyor ?
Oğullarını gönderdi mi ?
Kimmiş düşman dediği,
Kimmiş yok etmem gereken kişi,
Ben onu tanımıyorum ki...

General belki de...
Acaba şaşırdı mı ?
Kimdir bu kader oyunu