45. ((((((( H A C ....... A N I L A R I )))))))
HAC ANILARI
Beş Mart 1999 Cuma
(Hicri: 17 Zilkade 1419 Senesi)
Sabah namazından sonra
Kölnden minibüsle çıktık yola,
vardık üç saat sonra Frankfurt havaalanına.
Öğleye yakın uçtuk Suud Hava Yollarıyla:
Önce bir saat Cenevrede verdik mola,
yüze yakın yeni yolcular bindi uçağa,
ve oradan da kanatsız kuş gibi uçtuk Medineye,
Medinetün-Nebiye (Hz.Peygambnerin Şehrine)
Medinetül Münevvereye: (Aydınlık şehir Medineye),
indik yedi saat sonra Medine Havaalanına,
kazasız-belasız, şükürler olsun Allaha.
Mescid-i Nebi (Hz.Peygamberin Mescidi):
Tam girerken Medineye geceyarısı,
gözlerimi aldı mübarek Mekânın Cennet Şuası,
on minareden sanki seller gibi nurlar akıyordu,
elde olmadan insanın gözleri doluyordu.
Sübhanallah, sübhanallah! Sanki bir deniz o ışıklar!
Sanki bütün dünyayı onlar aydınlatıyorlar.
Sübhanallah! Bunu anlatmaya yetmiyor kelimeler,
Maşaallah! Ne güzel Mescidin var ya Rasulallah!
Sübhanallah, Sübhanallah ve Maşaallah!
Af Allahtan, Şefaat senden ya Rasulallah.
Dört bir yanında duşlu tâharat yerleri
Beşer katlı, hem de yürüyen merdivenli
Hepsini saydım kadın-erkek ayrı, onbeş idi
Temizliğin imandan geldiği böyle belli!
Ben de geldim karşına ezile ezile,
günahlarım belki affedile,
o en son hesap gününde
yalnız bana değil, tüm Ümmetine
Şefaatini bizden esirgeme!
Ya Ahmed Muhammed Mustafa!
Şefaat et ki, hazırlanalım o büyük hesaba.
Ümmetin senden yardım umar
Affolunsun diye günahlar
Ve hesap günü aklananlardan olsunlar.
Elhamdülillah, eda ettik kırk vakit namaz vaktini:
Susayınca içtik her köşedeki
Fıçılardan mübarek Zemzemi,
Onbinlerce (Kuran-ı Mübin) süslemişti
Mescid-ı Nebinin her köşesini.
Binlerce Mümin ellerindeki Kuran-ı Kerimden
Hatimler indirdi namazları eda etmeden.
Eda eyledik ayrıca tüm ziyaretleri,
Gezdik ve gördük diğer mübarek yerleri.
Görmeye çalıştık Peygamberimizin ayak izlerini:
Hicret esnasında ilk Cuma namazı eda ettiği
(MESCİD-İ CUMA)yı,
Mescid-i Nebevinin doğusundaki
(CENNETÜL BAKİ) Baki Kabristanı,
Namaz esnasında Kâbeye döndüğü
(MESCİD-İ KIBLETEYN)i,
Hendek Savaşı bölgesindeki (MESCİD-İ SEBA)yı,
Yedi Mescitleri,
Uhut Savaşı meydanını ve tepelerini
Ve orada yatan (UHUT ŞEHİTLERİ)ni.
Buralar Senin Mekânların ya Muhammed!
Allahım, bu ne heybet, bu ne güzellik, bu ne haşmet!
Yüzbinler diziliyor saf-u saf, ediyorlar türbeni tavaf.
Maşaallah, Maşaallah ve Sübhanallah!
Cennet gibi Mescidin var ya Rasulallah!
Sübhanallah, Sübhanallah!
Bu güzellikleri gören gözlerden
Olduğum için Elhamdülillah!
Allahım! Ne güzel dizi dizi oluyor insanlar.
Afrikalı, Asyalı, Avrupalı, Amerikalılar,
Esmerler, sarılar, beyazlar ve kapkaralar,
Anlatmakla bitmiyor, yetmiyor sözler,
Türlü türlü, yüzlerce çeşitli diller.
Gözkamaştırıcı, renk renk giysiler,
ve de dünyanın her yerinden gelmişler,
ama ibadette hepsi aynı duaları ederler.
Senin güzel Camiinde
RAVZA-İ MUTAHHARAda,
diziliyor insanlar Senden şefaat dilemek için.
Hepsi ayrı dilde, dilek iletiyorlar dualarla,
ve dualarla birlikte getirdikleri selamlarla.
Ne güzel Mescidin var,
Minarelerinden nurlar akar!
Tövbe estağfirullah.
Şefaat Senden ya Rasulallah!
Şefaat ya Nebiyyel evveline
vel ahirin!
Şefaat diler Senden Ümmetin.
Mescid-i Nebeviye Veda Zamanı:
Medinet-ül Münevverede geçti günler su gibi
Ve artık ayrılmak zamanı geldi-çattı şimdi:
Allahaısmarladık ya Rasullah Seni,
Şefaatinden mahrum etme Ümmetini!
Onaltı Mart 1999 Salı
(Hicri:28 Zilkade 1419 Senesi)
Elveda ya Habiballah, ey Mescid-i Nebevi!
Şefaatin korusun dünyada ve ahirette bizleri.
Şimdi çıkıyoruz Mekke-i Mükerremeye
Doğru yola.
Allah bilir bu güzel Makamı
bir daha görmek ne zaman nasip ola?
Güzel ve nurlu Mescidinde namazlar eda ettik,
her seferinde Allahtan af, Senden şefaat diledik..
Eksiğiyle, yanlışıyla eda ettik namazlarımızı:
Kabul eyleye Allah,
biz zayıf kullarının naçizane dualarını..
Elveda ya Ahmed Muhammed Mustafa!
Allah gelmeyi tekrar nasip ede buralara
ve de henüz gelemeyen kullarına!
Gelsinler de nurlu Mescidinde namaz kılsınlar,
Şefaatine onlar da mazhar olsunlar.
Elveda derken şimdi MESCİD-İ NEBİye
Temizlendik ve girdik İHRAM içine.
Medinenin on kilometre dışında
MİKAD MAHALLİnde
İHRAM namazını eda ettik grup halinde.
Yolumuz dörtyüzelli kilometre ,
Akşam namazını eda ettik yol üzerinde bir camide.
Tekbir, Telbiye ve Salavat getire getire,
geldik altı saat sonra,
gecenin yarısında ulaşabildik minibüsle
O güzel MEKKE-İ MÜKERREMEye.
Beytullahın olduğu Saygıdeğer MEKKEye.
Hz.İbrahimin yaptığı o güzel Eve
Esselâmüaleyküm! dedik
KÄBEye.
Önce kamaştı gözlerim,
kör gibi oldum Camiinin güzelliğinden.
Sonra tutuldu dillerim, dua edemedim,
BEYTULLAHın heybetinden.
Öyle birden çıkıverdi ki karşıma,
tıpkı bir NUR-U CİHAN gibi
ışıkları nüfuz etti, sardı her yerimi
O an Cennetteymişim gibiydi sanki!
Bir an olsun kendimi MAHŞER gününde
ayakta sandım.
Ayaklarım tutmadı, bir anda dondum kaldım,
duygulandım.
SANA uygun kelime bulamıyorum, anlatmaya;
Affet beni, yakışmayan kelimeler söylüyorsam SANA.
ALLAH; ALLAH; KEBİR-ALLAH,
nedir bu insan seli!
Dönüyorlar KÄBE etrafında, sanki ezecekler birbirlerini,
Sanki mahşer günü mahkemeye koşuşuyorlar,
sırtlarında kefenleri.
Hepsinin tek dilde duaları,
günahları affolunsun tek arzuları.
UMRE
Grup halinde niyet ettik UMRE ibadetini yapmaya,
ve de başladık arkasından BEYTULLAHı tavaf etmeye,
ve her dönüşümüzde duaları grup halinde okuduk,
BEYTULLAHın etrafında tam yedi defa döndük durduk.
Her dönüşte HACERÜL ESVED köşesinde
Bismillah-Allahü Ekber dillerimizde.
Ve her ŞAVT esnasında
O güzel dualar çınladı havalarda.
Tavaf bittikten sonra SAY başladı:
Dillerimizde dualar tekrarlandı,
MERVE VE SAFA yürüdük yedi kere,
ve ibadetler bittikten sonra geldik evlerimize.
Tıraş ve temizlikten sonra İHRAMdan çıktık.
Elhamdülillah, UMREyi de böylece eda ettik.
Bir başka seferinde yalnız başıma
Niyet ettim TAVAFa;
Daldım o yüzlerce kişilik kalabalığa,
ne anam, ne babam, çocuklarım;
ne de eşim, kimse yoktu yanımda.
İşte demekki Mahşer günü de tıpkı böyle,
bugün gibi olacak:
Herkes kendisinden sorumlu, ellerini havaya kaldıracak.
Zaman mefhumu kaybolmuş, şu anda saat, dakika, gün yok,
herkes bir tek yere ulaşmak istiyor,
ölüm-kalım savaşı yok.
Bütün insanlar dönüyorlar BEYTULLAHın etrafında,
Hz.Peygamberin de öptüğü Taşa dokunma arzusuyla.
O, HACER-ÜL ESVEDki Makam-ı Cennet,
Onu öpmeye çalışıyor Ümmet-i Muhammed..
Şu anda nur misali ışıklarla süslenmiş bir Mahşer günü,
ama Mahşer gününde ışık olmayacak, karanlıktır belki.
Öylesine bir ortam ki, insan unutuyor zevkleri,
tüm dünya dertlerini,
insanlar kefenleriyle mezardan çıkmış gibi,
bugün işte o hesap vakti sanki.
En azından üç kere güçlükle
Dokunabildim Rükni Yemaniye.
Elhamdülillah kısmet oldu bana öpmek
O mübarek köşeyi de.
ÇÜNKÜ, BEYTULLAHIN HER YANI
MÜBAREKTİR bence!
Çok istediysem de kalabalıktan yaklaşamadım
Hacerül Esved köşesine;
Umud ediyorum ki bu da mümkün olur
inşaallah bir başka sefere.
Yedi kere dönüp her seferinde
BİSMİLLAH ALLAHÜ EKBER dedim,
Her seferinde HACERÜL ESVED köşesinde başladım.
Işığın etrafında dönen kelebeklere benzedim.
Işığın ateşinden yanmadım,
ama her dönüşte herkes bencildi,
ve hatta ezdik birbirimizi.
Tavaf bitince şimdi de Say denen Mahşeri yaşadık
MERVE ve SAFA tepeleri arasında Hz.Hacer su aramıştı
ve sanki o günlerdeki duygular ruhumuzu sarmıştı.
Onun gibi iki tepe arasında yedi kere yürüdük,
sanki biz de Onun gibi su aradık ve susadık.
Sakatlar, yürüyemeyenler arabalarla, sallarla omuzlarda
Taşındılar, sürüldüler onlar için yapılmış özel yollarda.
Diğerleri koşuştular, yürüdüler onlarla,
dudaklarından düşmeyen dualarla.
İşte bu SAY esnasında, o mübarek zamanlarda,
CEBRAİL A.S.ın ökçesinin altında,
kaynamaya başlayan o mübarek suyun kaynağında.
Yüzümüzü yıkadık, ZEMZEM suyu içtik kana kana.
Tavaf esnasında mini-miniler omuzlarda,
tüm aile tavaf etmekte, hep bir arada.
Kimbilir ne zaman kısmet olur bir daha?
Mini-miniler hatırlarlar bu günleri,
yıllar geçip uzun ömürden sonra!
"Beytullah"ın etrafında namaz esnasında
mini-miniler bazan uykusuz ağlamakta,
ayrıca kuş cıvıltıları da buna karışmakta,
onlar da sanki ibadet etmekteler Allaha.
Çıktım yukarı katlara uzaktan görmek için
Bu Mahşer yerini,
bu manzara öylesine büyüledi ki beni,
sanki yeniden kefene girdim şimdi!
Ayrıldım bu güzel Mekândan bu duygularla
ve sonradan ben de daldım çarşılara,
şimdi anladım ki;
Geri dönmüşüm Mahşerden sonra bu dünyaya.
Tıklım tıklım dolu dolu, ana-baba mahşer çarşılarda.
Alış-verişe öylesine dalmışlar ki;
Az evvelki Mahşerden eser kalmamış şimdi.
Düşmüşler insanlar yeme-içme derdine,
inci-boncuk, hediye; gözler doymak bilmeye!
Bu dünyadaki bu günlük yaşam, bu koşuşma,
unutturuyormuş insana demek ki,
o büyük hesap gününü, o hakiki Mahşeri.
Ve MAHBESÜL CİN=Şeytanın hapishanesi;
Oturduğumuz mahallenin ismi.
Gitmek için bindik bir taksiye,
BEYTULLAHın önünde, taksinin içinde
başladı bir arbede:
Gerek şöför ve gerek yolcular Beytullahı unuttular.
Bu gürültünün sonunda indirildi zorla tüm yolcular!
Heyhat! Ne acı durum Ya Rabbi!
Beş dakika evvel denemek için Mahşerde değildik sanki!
Zannederdim ki, insan Hacca gidince,
o mübarek yerleri, Beytullahı ziyaret edince,
değişir tepeden tırnağa, gönlünce, fikrince?
Unutur zannederdim eskileri; yeniler kendini.
Aslında budur bütün insanların istekleri!
Zira Mahşeri yaşıyor insan o yerlerde,
sanki bir an için buluyor kendini HUZURU MAHŞERde.
Herkes kendinden sorumlu, herkes kendi derdinde,
günahlar, sevaplar tartılıyor sanki ol ilâhi terazide.
Allahu Ekber! Sen Büyüksün, Affedicisin,
Sen Ğafur-ur-Rahimsin ya Allah!
Esselâmüaleyküm! Esselâmüaleyküm!
Sen de kusurumuzu bağışla ya Ğafurallah!
Ve böylece ibadetlerle geçti günler;
Tavaflar, Say-lar ve Umreler
Ve MEKKE-İ MÜKERREMEde ziyaretler:
RASULALLAHın doğduğu ev,
Beytullahın karşısı,
Vahyin ilk geldiği CEBELİN NUR Hira Dağı,
Hicret esnasında Hz.Ali, Rausallahın yatağında yattığında,
Rasulallah, Hz. Ebubekir ile saklanmıştı SEVR mağarasında,
Hz.Adem ile Hz.Havva buluşmuştu ARAFATta,
ve Rasulallah VEDA HUTBESİni 632 yılında
yüzbinden fazla müslüman karşısında
okumuştu bu mübarek CEBELİR RAHME Mekânda.
Yirmibeş Mart 1999 Perşembe
(hicri: 7 Zilhicce 1419 Senesi)
HAC FARİZASI (Hac Görevi)
Sabah saatlerinde yürümeye başladı onbinler,
Arafata doğru çoluk-çocuk grup halinde hep beraber,
öğleye kadar sürdü bu, yürüdüler yüzbinler,
öğleden sonra kafileler oluşturdu otobüsler.
Akşama kadar aktı insanlar bir nehir, bir sel,
onları sonradan takip etti otobüsler.
Dünyada bir tek bu, Hacda görülmeye değer,
dünyanın hiç bir yerinde böyle olmazmış meğer.
Ve biz de İHRAMa girdik kefen misali,
Arafata taşındı yüzbinler, otobüs kervanı,
görmek ister gibiydik Hz.Adem Aleyhisselamı.
olsun diye hepimize
Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa şefaati!
O da okumuştu orada tüm insanlığa VEDA HUTBESİni.
Çadırlarda beraberce dua ve niyazlarla sabahladık,
sanki o Mübareklerin zamanlarını yaşamayı arzuladık.
Ama bunların hepsi birer arzu, birer heves idi,
bunların hepsi bu dünyada MAHŞER denemesiydi.
Yirmialtı Mart 1999 Cuma (AREFE)
(Hicri: 8 Zilhicce 1419 Senesi)
Sabah uyanınca anladım,
çadır şehri olmuştu Arafat, şimdi farkına vardım,
gözünün alabildiğine onbinlerce çadır vardı,
burası sanki dünyadan uzak bir Mekândı.
Onbinlerce çadır, yüzbinlerce Müslüman,
burada toplanmışlardı dünyanın her yanından.
Konuşsalar da her türlü lisanları,
el-yüz işaretiyle yine de anlaşıyorlardı.
Ve bu Mahşerler devam etti, işte bugün Arefe!
Bu sene de tam mübarek bir CUMA gününde!
HACCÜL EKBER Büyük Hac
ne mutlu bunu da idrak edenlere!
Gün boyunca hoparlörlerden dini program dinledik,
gün boyunca huşu içinde ikindiyi bekledik,
MESKUN yer olmadığı için
CUMA NAMAZI kılmadık:
(CEM-i Takdim) Öğle ve ikindiyi beraber kıldık,
Güneş batınca yine yüzbinler yollara döküldük,
bazıları yürüyerek, bazılarımız otobüslere bindik,
akşam namazından sonra MÜZDELİFEye indik.
Orada da (CEM-i Tehir) akşam ve yatsıyı beraber eda ettik.
Uçsuz, bucaksız bomboş bir meydan iken
M Ü Z D E L İ F E
gece yarısından sonra döndü Mahşeree.
Her gelen kafile hemen namazlarını kıldı,
yine bu Mahşerde öncekilerle benzerlik vardı:
Yüzbinler dizildiler yan yana, diz dize !
Evet, hadislere göre Mahşer olmalıydı böyle.
Yüzbinler kefenlerle idi her yerde böylesine,
ay ışığında ihramlı insanlar
kar gibi serpilmişti tepelere.
Sık sık megafonlardan sesler geliyordu,
kaybolanlar birbirlerini arıyordu.
Mahşerde de tanımayacaktı zaten kimse kimseyi,
Evet, burası da dünyadaki bir Mahşer di.
Yirmiyedi Mart 1999 Cumartesi
KURBAN BAYRAMI BİRİNCİ GÜN
(Hirci: 9 Zilhicce 1419 Senesi)
Ve geceyarısından sonra yaklaşırken sabaha
Tekbir ve salavat ile çıktık MİNA ya yola.
Yine MESKUN yer olmadığı için
BAYRAM NAMAZI kılınmadı.
Tam gün kaldık bu kez çadırlarda, hepsi klimalı,
Eda edildi böylece sabah, öğle ve ikindi namazları.
Ve bütün Hacılar başladık bayramlaşmaya.
Ne mutlu bu günleri tekrar yaşayacaklara!
Şeytanları taşlamak düşüncesi ile kafalarda,
ceplerimizde yedişer taş, büyük şeytan ilk fırsatta.
Öğleden sonra saat dörtte yine düştük yollara.
Bazan kafilellerle yan yana, arka arkaya,
ve yukarı kata çıktık diğer kafilelerle birlikte,
BİSMİLLAH, ALLAH-Ü EKBER bütün dillerde.
Küçük ve ortancayı geçtik, sıra şeytanın büyüğünde,
sembolik olarak yedi taş attık, şeytanın kör gözüne.
Hz. İsmail de şeytanın gözünü kör etmişti,
tan sanki ona kuvvet gelmişti.
Kör edelim nefsimizi, yenelim şeytanın kuvvetini,
Allah ım bol bol ihsan et bize hidayetini!
Aslında şeytana değil, içimizdeki şeytana,
kurtulmak ve son vermek için günahlar.
Yedi taş atmakla her kötülük son bulsa
Oh! Ne mutlu bize, Elhamdülillah Yaradan`a!
Hemen grup halinde açtık hasırlarımızı,
eda ettik imam ile oracıkta akşam namazımızı.
Ve sonra eve doğru çıktık, üstü kapalı yolda,
dünyanın her yerinden insanlar yerlerde yatmakta.
Hem yiyip içiyor, yatıyorlar kenar yerlerde,
hem yemekler hazırlayıp satıyorlardı önlerinde.
Kilometreler boyu uzundu açık hava oteli,
kilometrelerce uzundu dünyanın en uzun çarşısı;
Sağlı-sollu kaplamışlardı yolun her iki yanını,
gördüğüm kadar hiç birisinin yoktu derdi, tasası.
Çinlisi, Malezyalısı, Hindistanlısı, Pakistanlısı,
Sudanlısı, Fas-Tunus-Cezayirliai, Libyalısı.
Herhalde bulamamışlar belli ki bir otel odası,
güzel gelmişti Mübarek Şehir in açık havası.
Yirmisekiz Mart 1999 Pazar
KURBAN BAYRAMI İKİNCİ GÜN
(Hicri: Zilhicce 1419 Senesi)
Sabah namazını Beytullah ın etrafında kıldık,
Mübarek Makam-da VEDA TAVAF ını eda ettik.
Sonra da Sa-y için MERVE ve SAFA da gezdik
Ve böylece BEYTULLAH=ALLAH`IN EVİ ne veda ettik.
Elhamdülillah HAC FARİZASINI eda ettik.
Yirmidokuz Mart 1999 Pazartesi
KURBAN BAYRAMI ÜÇÜNCÜ GÜN
(Hicri: 11 Zilhicce 1419 Senesi)
Ve üçüncü gün değişmeyen manzara:
Çünkü dünyanın en büyük açık hava oteli bedava.
Bugün de hepsi birden üç şeytan taşlanacak,
yüzbinler yine her üç şeytana yedişer taş atacak.
Yine sabahtan giderken taşlamaya yüzbinler,
birbirleriyle selamlaştı taşlamaktan dönenler.
Sabah giden otobüsler uzun konvoylar oluşturdu,
ve trafik binlerce otobüs ve minibüsle tıkandı.
Otuz Mart 1999 Salı
KURBAN BAYRAMI DÖRDÜNCÜ GÜN
(Hicri: 12 Zilhicce 1419 Senesi)
Akşam namazından sonra yine,
son kez olarak her üç şeytanın gözüne,
yedişer taş atmak için kendi kendime,
tek başıma katıldım yüzbinlerin kafilelerine.
Böylece bütün taşlamalar da bitti:
Bütün HAC MENASIKI=İbadetler sona erdi
Ve sonunda kafileler, gruplar kuşlar gibi,
Mübarek yerlere birer birer veda etti.
Dünyanın en büyük açık hava oteli kapandı,
dünyanın en büyük açık hava çarşısı boşaldı.
Göçmen kuşlar gibi Hacılar yüzer, biner ayrıldı,
kafalarda hatıralar ve yeni yıllara planlar kaldı.
Ve ben de yedi Nisan 1999 sabah saat yedide,
uçtum bir Jumbo-Jet içinde dört yüz yolcu ile.
Altı saat sürdü uçuş, Cidde-den Düsseldorf şehrine,
geldim, Allah-a sonsuz şükürler Köln-deki evime.
Sağ-salim kavuştum kızıma, oğluma ve eşime.
Dilerim Allah-tan Hac ziyaretini aile fertlerime
Ve de bütün gitmeyenlere nasip ede !
KÖLN, Nisan 1999
Statistiken |
Zur Zeit ist 1 Besucher Online! |
Es sind gerade 1 registrierte(r) Benutzer und 0 Besucher im Board unterwegs. terli |